KÖYÜM (Avdan köyü Korkuteli - Antalya)
Birden, doğduğum ve 6 yaşında iken ayrıldığım köyüm aklıma geldi nedense...
Neleri hatırlayabileceğimi düşünerek yazıya başlarken önce şu google amcaya bir sorayım dedim, o neler biliyor benim köyüm hakkında..!
Aboooov valla benden çok biliyormuş meğerse, ehhh artık onunda yardımı ile yazmaya başlayabilirim artık. :-)))
Bir çok arkadaşım benim Antalyalı olduğumu bilir, bazıları Korkuteli ilçesinden olduğumu da bilir ama Avdan köyünden olduğumu bilmez.
Korkuteli ilçesi'ne 28 km. uzaklıktaki Avdan Köyü Korkuteli ilçesi'nin 135.000 dekar arazisi ile en büyük merkez köylerinden birisidir. 1350 metre rakımı ile yayla özellikli bir köydür. Köylü tarım, hayvancılık, balcılık ve madencilik ile geçimini sağlamaktadır. Bal üretiminde çevrede çakmak balı meşhurdur.
Köyün en meşhur yemeği gölledir. Arabaşı, incir yemeği, boranası da köyün sevilen yemekleri arasındadır.
Batı Torosların zirvelerinde 1350 metre rakımda kurulmuş bir Türkmen köyüdür. Prof.Dr. Fahrettin Tızlak'ın (Köyümüzden yetişen değerlerdendir.) araştırmalarına göre Sarıkeçili Türkmenlerinden olduğumuzu tespit etmiştir. Eski Türk kültürünün unsurlarını ve özellikle dilini hiç bozulmadan korumuş ve konuşmaya başladığında "Sen Avdanlımısın?" sorusuna muhatap olmuştur.
Google amcanın köyüme ait görselleri bana çok yabancı, köyümden ayrıldıktan sonra ya 3 yada 4 defa gitmişliğim var. Yörük şenlikleri, gölle günü, helva şenliği gibi kültür etkinliklerinin yapıldığı, evlerin neredeyse tamamının değiştiği bir köy olmuş ayrıca tanıtım kaynaşma adına Avdanlılar derneği kurulmuş.
Gelelim benim hatıladıklarıma;
Girişi yokuş aşağı, hemen sağında köyün en büyük pınarı ve önünde uzanan yalakları vardı, bu yalaklar hayvanların sulanmasına ve bizim gibi çocukların çimmesine yarıyordu. o buz gibi suya nasıl girebildiğime hala hayret ederim. Yine sağ yamaçta ilkokulu vardı. Köy, evleri çoğunlukla tek katlı, araya serpilmiş yeşilliklerden ibaret küçük bir köy.
Bizim evimiz köyün orta kısmında, damı yolla aynı hizadaydı. evin sol tarafından inerken önce ahır kapısı, köşeyi dönünce de evin ana giriş kapısına geliniyordu. Evin sağ dış tarafında mutfakvari bir kısım, devamında küçük bir bahçe ve içinde bir kaç iğde ağacı vardı. Evin kapısından içeri girince küçük avlumsu bir kısım ve her 2 tarafında birer oda, tam karşıda samanlığa ve ahıra açılan tahta perde vardı. Bizler dünyaya gelmeden önce muhtemelen odanın biri Dedem ve babanneme diğeri de Annem ve babama aitti. Avlumsu kısımda birde sandık vardı. İçinde neler vardı bilmiyorum ama çay ve şeker orada olurdu. Babannem gerektiği zaman anahtarı ile açar çıkarırdı. Haaa bu arada belirteyim babannem tam bir osmanlı kadını idi bu yüzden dedemin ondan çekindiğini hissederdim. Bir gün şöyle bir olay olmuştu. dedem lüllesini bulamayınca "Hatçe lüllem nerde?" diye sormuştu, babannem ondan tarafa baktığında ağzındaki lülleyi görmüş ve ağzına baksana aaa topal (Dedemin ayağı aksadığı için Topal dongu derlerdi.) demişti. Annem babam ablam ve benim yattığımız odanın küçük bir penceresi vardı, duvarda da babamın tüfeği asılı dururdu. Av'a çıktığı zaman dönüşünde mutlaka tavşan veya keklik olurdu elinde. Tavşan olduğu zaman arabaşıda pişerdi evde. Yufka piştiği günler şenlik olurdu, tulum peynirli bol tereyağlı yufkanın tadına doyum olmazdı. Son kalan ateşte (Külde) kömbe pişer mis gibi kokardı. Babannem coşar birde çay yaparsa yarım bardakta bana düşerdi. Ablama vermezdi nedense, bu nedenle evin yan tarafına geçer bir kısmını ablamın içmesini sağlardım.
Evimizin önündeki kısım çok geniş değildi, önümüzdeki evin damı ve duvarı çevrelerdi. Dedemin çalışma sahası buraydı, ağaçtan kaşık, kepçe yapardı. Bende onu seyrederdim. Yaz günleri yataklar önümüzdeki evin damına serilir, yıldızları seyrederek uyurduk.
Yaz günlerinden birde aklımda, ekinlerin orakla biçilerek harman haline getirilip düvenle etrafında dönülüp tanelerinden ayrılıp savrulması kaldı. Ama biz çocuklar için en zevkli kısmı düvende yolculuk etmekti, harman tozunun kaşındırmasına aldırmaksızın....
Arkadaşlarımızla oyun yerimiz evimizin üst kısmında bulunan geniş alandı. Bu alanın üst kısmında köy odası, yan tarafında Hacı Hasan dedemin (Annemin babası) konağı vardı. Alanın sol kısmına daha yakın köy çeşmesi vardı, suyumuzu hep oradan doldururduk.
Meydanın daha üst kısmında cami vardı, zaten birde üst mahallede bir cami daha vardı, başka varmıydı hatırlamıyorum. Köyün alt kısmı geniş bir cayırlıktı, daha alt kısımlarına harmanlar yığılırdı. Köyün tarlaları değişik hatta uzak yerlerdeydi, susuz denen kısımda tek göz odalı bir evimiz daha vardı, harman zamanı kullanılırdı, bazı yerlerde ise kara çadır (Kıl) kurulurdu, alacık ta denirdi adına. Tam emin değilim ama oğlakların doğduğu zamanlardı galiba zira çadırın bir bölümü sütlük olarak bezle çevrili olurdu.
Bayramlar ise hep beklediğim günlerdi, bayram sabahı en güzel elbiseler giyildikten sonra babam Diremkuşağımı (Rengarenk ve püsküllü) bağlardı belime, bunun için bir ucu babamda diğer ucu bende olurdu, döne döne babama varınca iş bitmiş olurdu.
Hiç unutamadığım en önemli olay ise sünnetimdi. Sanırım ablam götürmüştü olay mahalline. Mahal dedimse yanlış anlaşılmasın, evimizin üst kısmından geçen yol. Evimizin yan tarafında bulunan evin köşesini dolanırken güçlü iki kol kıskıvrak yakalamış ellerimi apış aramdan geçirip kucağına alıvermişti. O zamanlar zıbın dediğimiz elbisevari bir şey giyilirdi bu nedenle kirvelik yapanın işi kolay olmuştu. Meğer her şey hazır bir tek benim gelmem bekleniyormuş. Daha sonra YSK yıllarının yaz stajlarında da birlikte korkuteli devlet hastanesinde birlikte çalıştığım sıhhıye Emin amca işi bitirivermişti oracıkta. Sonra zıbının ön uçlarından elimle tutarak ve kanlar akarak vardım eve. İyileşince ne çok taşlamıştım Emin amcayı, stajda birlikte çalıştığımız o yıllarda kafasındaki izleri gösterir, bunlar hep senin marifetin derdi.
Sanırım 1959 yılıydı bir at arabasına tüm eşyamızı yükleyip Korkuteli'ye gitmek üzere yola çıktık, Yaklaşık bir ay önce doğan küçük kardeşim Mustafa da aileye katılmıştı. Babam şehre gidiyoruz diyerek yandan şıpşıplı renkli naylon ayakkabı alıvermişti, arabada eşyaların üzerine oturttular gözlerim sürekli ayakkabılarımda yolculuğu tamamladık.