SEVGİ VE ÖZLEMİN VUSLAT ETTİĞİ YER: AVDAN
‘Bülbülü altın kafese koymuşlar ille de vatanım demiş.’ Diye ne güzel söylemiş atalarımız. Bu güzel atasözünün anlamını hepimiz biliriz ama tekrar etmekte fayda vardır. Bu veciz söz bir kişinin doğup büyüdüğü yerden ayrılarak daha rahat yaşayabileceği bir yere gitse de vatanını özleyeceğini, vatanından asla kopamayacağını ve vatanın yerini hiçbir şeyin dolduramayacağını anlatmaktadır.
Atasözünde de anlatıldığı gibi insanlar daha iyi daha rahat ve huzurlu bir şekilde yaşamak için doğup büyüdüğü köylerinden ayrılarak şehirlere göç etmişlerdir. Her ne kadar köyler yaşamak için şehirler kadar elverişli olmasa da insanı köyüne, memleketine bağlayan bir bağ vardır. Köylü insanı da kendi çabalarıyla ve yaşama sevinciyle rahatı, huzuru, mutluluğu elde eder.
Huzuru ve mutluluğu kendisi sağlayan, kendisi zengin olmasa da gönlü zengin insanlarla dolu olan köylerden bir tanesidir Avdan. Susuz, Aşır, Belen gibi ovalarıyla, Börüz Seki Akarca gibi yaylalarıyla, yeşillik yok diyenlere inat yemyeşil üzüm bağlarıyla ve çelik gibi soğuk suyuyla yaşamaya değer bir köydür. Akmasa da damlar hesabı arpasıyla buğdayıyla üzümüyle mantarıyla Avdanlı’nın kesesini doldurmasa da karnını doyurur. Bu durumdan da hiç kimse şikâyetçi değildir. Çünkü kanaat etmesini bilir ve buna da şükür der geçer.
Şair ‘ 1917 senesinde, topraklarında doğmuşum/anamdan emdiğim süt çeşmenden tarlandan gelmiş/bir andız fidanı gibi büyümüşüm, topraklarının üstünde/öpüp başıma koyduğum ekmek gibisin…’ dizeleriyle insan için doğup büyüdüğü yerin ne kadar önemli ve değerli olduğunu açıkça ifade etmiştir. Avdan da öpüp başımıza koyduğumuz ekmek gibi değerlidir. Şair sanki dizelerinde Avdan’ı anlatmış. Çünkü Avdanlı hayata gözlerini orada açmış, yalın ayak taşlı topraklı sokaklarında dolaşmış, sıcak yaz aylarında bin bir zahmet çekerek tarlalarda çıplak elle ekin yolmuş aylarca tarlada kalmış, serin yaylara göç etmiş, dağlarda ovalarda davarları otlatmış, bağlarda çapa yapmış üzüm toplamış. Kısacası hayatının en güzel ve en unutulmaz yıllarını orada yaşamış. İnsanın hayatının her anında iz bırakan iç içe yaşadığı köyünü sevmemesi özlememesi mümkün mü?
Sevgiyi ve özlemi bir ağacın köküne benzetebiliriz. Ağacı ayakta tutan köküdür. Dalları kesilse yaprakları dökülse de toprağa sımsıkı sarılan bir kökü olduğu müddetçe o ağaç ayakta kalır. Sevgi ve özlem de ağacın kökü gibi insanı ayakta tutan bir bağdır. İnsan doğup büyüdüğü, yaşadığı yere karşı her zaman bir sevgi beslemiş ve özlem duymuştur. Doğup büyüdüğü yerden ayrılsa da gittiği her yere sevgisini ve özlemini götürür. Uzun yıllar Avdan’dan ayrı yaşayan birisi köye geldiğinde toprağı koklayıp gözleri yaşarıyorsa, ciğerlerine kadar özlemini duyduğu köyünün havasını dolduruyorsa ve de eski günleri aklına gelip gözleri yaşarıyorsa bu kişiden Avdan sevgisi hiç gitmemiş demektir.
Avdan, her ne kadar acıyı hüznü kederi de içinde barındırsa sevgi ve özlemin vuslat ettiği(buluştuğu) yerdir. Bu sevgi bambaşkadır. Ekmek gibi su gibi aş gibi aşk gibi. Hiçbir şeye benzemez ve asla vazgeçilmez. Avdanlı, altın kafesteki bülbül misali saraylarda da yaşasa köyüne olan sevgisi ve özlemi hiç bitmez.